Kendini Bilmez Kadir Mısıroğlu
Tarihle ilgili herhangi bir eğitim almamış olan Kadir MISIROĞLU, her ortamda sözde elindeki belgelerle çok rahat tarih konuşabilmekte, işi daha da ileriye götürüp Mustafa Kemal Paşa hakkında ağza alınmayacak küfürler etmekte.
Cumhuriyetimizin kurulması için var gücüyle çalışmış, hayatını ortaya koymuş Ulu önder için, kendini düşünen ve bizzat kendisi tarafından hilafet ve saltanatın kaldırıldığını yerine de kendisinin geçtiğini söylemektedir. Biz biliyoruz ki hilafet ve saltanat ilk meclis tarafından ve ulusun iradesi ile kaldırılmıştır. Ancak Kadir MISIROĞLU, insanları Atatürk'e karşı tahrik etmekte ve ona karşı kin, nefret duyulması için her yolu denemektedir.
Osmanlı'nın yıkım sürecinde Osmanlı-Filistin cephesinin etkili olduğu ve o cephenin komutanının Atatürk olmasına imada bulunarak yüce kurtarıcıyı, Osmanlı askerinin İngilizlere esir düşmesinin sorumlusu olarak göstermektedir.
İşte Kadir Mısıroğlu'nun haddini aştığı videolardan bazıları;
Cumhuriyetimizin kurulması için var gücüyle çalışmış, hayatını ortaya koymuş Ulu önder için, kendini düşünen ve bizzat kendisi tarafından hilafet ve saltanatın kaldırıldığını yerine de kendisinin geçtiğini söylemektedir. Biz biliyoruz ki hilafet ve saltanat ilk meclis tarafından ve ulusun iradesi ile kaldırılmıştır. Ancak Kadir MISIROĞLU, insanları Atatürk'e karşı tahrik etmekte ve ona karşı kin, nefret duyulması için her yolu denemektedir.
Osmanlı'nın yıkım sürecinde Osmanlı-Filistin cephesinin etkili olduğu ve o cephenin komutanının Atatürk olmasına imada bulunarak yüce kurtarıcıyı, Osmanlı askerinin İngilizlere esir düşmesinin sorumlusu olarak göstermektedir.
İşte Kadir Mısıroğlu'nun haddini aştığı videolardan bazıları;
|
|
|
|
|
Sahtekar Kadir MISIROĞLU, ATATÜRK'ün sahte belgelerle müslümanlığını ispat ettiğini söylüyor. Bunun belge ile filan ilgi olmadığını herkes biliyor ama amaç ATATÜRK'e saldırı olunca Kadir MISIROĞLU bu saçmalıkları bile zırvalamaktan çekinmemektedir.!!! |
|
|
Bir dönem vatandaşlıktan çıkarılarak hayatının önemli kısmını Almanya'da geçiren vatan haini ve Atatürk düşmanı Kadir MISIROĞLU hiçbir zaman emeline ulaşamayacak ve bu milleti ulu önderinden soğutamayacaktır.
GEÇEN gün televizyonlar arasında "zap" yaparken, birdenbire Kadir Mısıroğlu karşıma çıkıverdi...
Başında Osmanlı kalpağı vardı... Yakasına koskocaman bir "Osmanlı Tuğrası" rozeti iliştirmişti... Hafiften Karadeniz şivesine çalan epey ağdalı bir Osmanlıca ile konuşuyordu... Dalmış gitmişim... Ta 70’li yıllara... Yani ilk uyanış günlerime... Gözümün önünden "Sebil" dergisi geçti, "Lozan Zafer mi, Hezimet mi?" adlı kitap geçti, "dönme" edebiyatı geçti, "Atatürk Aleyhinde İşlenen Suçlar Hakkında Kanun"un maddeleri geçti, "İslamcı Gençliğin El Kitabı" adlı risale geçti, "Moskof Mezalimi" adlı kitabın kapağı geçti, Ali Şükrü Bey cinayeti geçti... Geçti oğlu geçti... "Vay be!" dedim, "Benim zavallı ilk gençlik yıllarım Dostoyevski’den çok Kadir Mısıroğlu okumakla geçmiş yahu!" Biraz daha sokuldum ekrana... "Ne kadar da yaşlanmış" dedim... * * * "Yeni başlayanlar için" öncelikle Kadir Mısıroğlu’nu tanımlayalım: O bir katıksız Osmanlıcıdır... Başındaki festen, yakasındaki Osmanlı Tuğrası’na kadar iliklerine kadar Osmanlıcıdır... O bir katıksız hilafetçidir... Sanki Halife Abdülmecid Hazretleri’nin Çatalca İstasyonu’ndan sürgüne gönderilişi daha dün gerçekleşmiş gibi, öfkesini her daim diri tutacak denli hilafetçidir... O bir harf inkılabı düşmanıdır... Sanki inkılap daha dün gerçekleşmiş gibi bugün hálá en içtenlikli bir şekilde yazıklanacak kadar düşmandır harf inkılabına... * * * Biraz kulak verdim söylediklerine... Ve gördüm ki: 75 yaşına gelmiş ama milim değişmemiş... Hálá Lozan’daki hezimete yanıyor, hálá "Moskof mezalimi"nden dem vuruyor, hálá Mustafa Kemal Paşa’yı Dr. Rıza Nur’un "Hatırat"ı aracılığıyla vurmaya çalışıyor, hálá "Musul bizimdi" diyerek İnönü’ye laf geçiriyor, hálá "hilafet şarkıları" terennüm ediyor, hálá "saltanat rüyaları" görüyor... Oysa biz, 70’lerde maruz kaldığımız Kadir Mısıroğlu teröründen, Allah’a çok şükür, 80’lerde kurtulmayı başarmıştık... 80’ler bizim delifişek yıllarımızdı: Osmanlı’ya düşmandık... Bırakın Osmanlı saltanatını, Emevi ve Abbasi saltanatına bile kıl oluyorduk... Saltanata düşmandık... Eşitlikçiydik... Misakı milli türkülerini küçümsüyorduk... Hilafetçi falan da değildik... Komünistler gibi enternasyonal takılıyorduk... Devrim rüyaları görüyorduk... Sola öykünüyor, "Ezenler / Ezilenler çelişkisi" üzerinden gidiyorduk... Ali Bulaç abimiz gibi "Hem Kuran’ı / Hem de Marx’ı okuyor" idik... Kısacası... Çoktan aşıp geçmiştik Kadir Mısıroğlu’nu... * * * Ah keşke Cemal Süreya kadar yetenekli olsaydım da şöyle serbest çağrışımlı, dört başı mamur bir "Kadir Mısıroğlu portresi" attırabilseydim... Kadir Mısıroğlu’nun Mehmet Şevket Eygi’ye göre daha delişmen, Osman Yüksel Serdengeçti’ye göre daha akıllı, Necip Fazıl’a göre daha az kibirli, Erbakan’a göre daha entrikasız bir adam olduğundan falan söz edebilseydim... Bir de imkán bulabilseydim de... Kadir Mısıroğlu’na... "Dua et ki devr-i cumhuriyette yaşıyorsun... Padişah efendin zamanında yaşasaydın, mütefekkir cakası satmak yerine, memleketin Akçaabat’ın dağlarında koyun güdüyor olma ihtimalin yüksek olurdu" diye çıkışabilseydim.. |
Ahmet Hakan - 4 Temmuz 2010
Bu bir ihbar değildir DÜN gece kumanda aletiyle kanallar arası gezme oyunu oynarken, iktidar partisine yakın TV NET adlı bir kanala gelince durdum. Baktım, “Tarih Sohbetleri” adlı bir program... Ve İslami kesimin en Osmanlıcı ismi Kadir Mısıroğlu, sağ elindeki bastonu zemine vurarak konuşuyor. Ama ne konuşma! Her cümlesi “Scud füzesi” gibi... “Bir zamanlar biz öyle süper güçtük ki...” diye bağırıyor ve Osmanlı kutsaması yapıyordu. Bu tür sözlerine aşinaydık. Ama aşina olmadığımız sözler de söylüyordu: Mustafa Kemal Paşa’yı açıktan eleştiriyordu. Onun İslam’a savaş açtığını, “Kemalizm” adlı İslam’a alternatif yeni bir din kurmaya çalıştığını ve bunu başaramadığını söylüyordu. Durmuyor, Şeyh Sait’in kıyamının haklı olduğunu vurguluyordu. Hatta daha da ileri gidiyor, bugün AK Parti’nin Müslümanları temsil ettiğini, Müslümanlar adına mücadele verdiğini, ordunun ve yargının etkinliğini azalttığını haykırıyordu. * * * Kendi fikirlerimle Kadir Mısıroğlu’nun fikirlerini karşılaştırdım... Sonuç şuydu: Bana göre Kadir Mısıroğlu’nun durduğu yer yanlıştı, söyledikleri yanlıştı, “atalar övgüsü” yapması yanlıştı, yakın tarihi okuma biçimi yanlıştı, AK Parti’yi değerlendirme biçimi yanlıştı, bugün Türkiye’de olup bitenlere dair söylediklerinin tümü yanlıştı. Ama yine de... Onun televizyon ekranında elindeki bastonu yere vura vura, bağırıp çağırarak bu denli cesaretle konuşması çok hoşuma gitti. Cesaretini nereden alıyor olursa olsun... “Gözlerime bakın ne demek istediğimi anlarsınız” türü kaypaklığa prim vermemesi, Atatürk’ü eleştiremedikleri için bütün suçu İnönü’ye yükleyenler gibi davranmaması, lafını eğip bükmeye çalışmaması ve işi hakarete falan dökmemesi önemliydi. Çünkü... Şimdiye kadar İslami kesimin entelektüellerinden hiçbiri, “Bedeli neyse ödemeye hazırım” falan diyerek, bu denli açık konuşmaya cesaret edememişti |
Sahtekar tarihçi Kadir Mısıroğlu Trabzon Akçaabat’lı. Mısıroğlu ile aynı memleketten olan bir diğer dikkat çekici isim Haydar Baş. Her iki isim de kamuoyuna sıkça yansıyan, dindar geçinen ama aslında dindarlıkla uzaktan yakından alakası olmayan isimler. Biri sahtekar tarihçi, diğeri sahtekar tarikat şeyhi.
Her ikisi de huysuz, saldırgan. Her ikisi de egoist. Her ikisi de narsist…
Bu kadar fazla benzer yönleri olmasına rağmen son yıllarda aralarında bir kara kedi dolaşıyor. Belkide herkesi aşağılamayı ve küçümsemeyi alışkanlık edinen yüce “BEN”likleri, kendilerine atfedilen sıfatları başkalarıyla paylaşmayı hazmedemiyor. Yukarıda saydığımız sıfatların tek sahibi olmak için ciddi bir mücadele içindeler.
Kadir Mısıroğlu 4 Temmuz 2010’da katıldığı televizyon programında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü küçümseyici ifadeler kullandı. Haydar Baş’ın çantacısı mesaj gazetesi yazarı Muharrem Bayraktar da bunu “Zavallı Kadir Mısıroğlu” başlığıyla köşesine taşıyarak kavganın fitilini ateşledi. Kendisi de bir Akçaabat’lı olan Bayraktar yazısında “köylerimiz neredeyse karşı karşıyadır. El sallasak onun köyünün ağaçları elimize değer nerdeyse. Aynı bölgenin, aynı toprakların, aynı rüzgarın iki ayrı düşünceli vatandaşı olarak Kadir Mısıroğlu’ndan utanç duyuyorum” sözleriyle Mısıroğlu’nu tanımlıyor. Daha sonrada Atatürk’ün Osmanlıyı yıktığını iddia eden Mısıroğlu’na hakaretler diziyor.
Bu yazı sonrasında Mısıroğlu ile Baş’ın arasının açıldığı biliniyor. Bir tarafta Cumhuriyetin değerlerine küfreden Mısıroğlu, diğer tarafta Cumhuriyetin yüzkarası ulusalcılara taş çıkaran Baş.
Her ikisi de huysuz, saldırgan. Her ikisi de egoist. Her ikisi de narsist…
Bu kadar fazla benzer yönleri olmasına rağmen son yıllarda aralarında bir kara kedi dolaşıyor. Belkide herkesi aşağılamayı ve küçümsemeyi alışkanlık edinen yüce “BEN”likleri, kendilerine atfedilen sıfatları başkalarıyla paylaşmayı hazmedemiyor. Yukarıda saydığımız sıfatların tek sahibi olmak için ciddi bir mücadele içindeler.
Kadir Mısıroğlu 4 Temmuz 2010’da katıldığı televizyon programında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü küçümseyici ifadeler kullandı. Haydar Baş’ın çantacısı mesaj gazetesi yazarı Muharrem Bayraktar da bunu “Zavallı Kadir Mısıroğlu” başlığıyla köşesine taşıyarak kavganın fitilini ateşledi. Kendisi de bir Akçaabat’lı olan Bayraktar yazısında “köylerimiz neredeyse karşı karşıyadır. El sallasak onun köyünün ağaçları elimize değer nerdeyse. Aynı bölgenin, aynı toprakların, aynı rüzgarın iki ayrı düşünceli vatandaşı olarak Kadir Mısıroğlu’ndan utanç duyuyorum” sözleriyle Mısıroğlu’nu tanımlıyor. Daha sonrada Atatürk’ün Osmanlıyı yıktığını iddia eden Mısıroğlu’na hakaretler diziyor.
Bu yazı sonrasında Mısıroğlu ile Baş’ın arasının açıldığı biliniyor. Bir tarafta Cumhuriyetin değerlerine küfreden Mısıroğlu, diğer tarafta Cumhuriyetin yüzkarası ulusalcılara taş çıkaran Baş.